Bize göre kimin kime yakın olduğunun önemli olmadığı siyaset platformunda her geçen gün ilginç gelişmeler yaşanmaya devam ediyor.
Başka basın yayın kuruluşlarının ''Fethullah Gülen cemaatine yakınlığı ile bilinen Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı son günlerde bazı basın yayın organlarında ifade edilen iddialara uzun bir açıklamayla cevap verdi'' şeklinde servis ettiği haberi biz kendi yorumumuzu katmadan sadece ifadenin kendisi ile iletmenin daha doğru olacağı kanaatindeyiz.
Açıklamada şu ifadeler yer aldı:
Son dönemde giderek artan bir
şekilde başta sosyal medyada olmak üzere, Hizmet Hareketi ile ilgili
olarak karalama ve yanlış bilgiye dayalı yönlendirme kampanyaları dikkat
çekmektedir. Her ne kadar bir iddiayı dile getiren, onu ispatlamakla
yükümlü olsa da bu gerçek dışı iddiaları dile getirenler, “böyle
şeylerin ispatı olmaz” yaklaşımı ile yanlış tavırlarına devam etmekte ve
edecek gözükmektedirler. Hizmet hareketi hakkında kamuoyunu yanıltma
ihtimali bulunan bu tür karalamalara cevap vermeyi, Vakfımız zaruri bir
görev olarak görmüştür. Öte yandan, bu iddialara ve karalamalara farklı
zaman ve zeminlerde cevaplar verilmiş olsa da kamuoyunun şeffaf
bilgilendirilmesi ilkesine saygının gereği olarak da bu açıklamayı
yapmayı zorunlu görüyoruz.
1. İddia: “Gezi parkı eylemlerinin arkasında Hizmet Hareketi vardı”
Konuyla
ilgili gerek Fethullah Gülen Hocaefendi’nin açıklamaları, gerekse
Hizmet Hareketi’nin genel tavrı dikkate alındığında bu iddianın asılsız
olduğu apaçık görülecektir.
Hizmet Hareketi, insanların şiddete
başvurmayan barışçıl protesto hakkına demokrasiye saygının gereği karşı
değildir. Ancak, bu tür protestoların istismara açık olmaları sebebiyle
Hizmet, kendisine gönül vermiş olanların bu tür protestolara
katılmalarını teşvik etmez.
Protestoların tamamen çevreci
duyarlılıkla ve barışçıl olduğu ilk günlerde, üstelik Hükümete yakın
çevrelerden de olmak üzere toplumun her kesiminden bireylerin katıldığı
bu protestoya, Hizmet’e sempati duyan bazı kimselerin çevreci
duyarlılıklarla ve kendi şahsi iradeleriyle ilk günlerde olumlu bakmış
olmaları, topyekûn Hizmet Hareketi’nin bir tür komplo içinde olduğu
anlamına gelmez.
Nitekim eylemcilere çapulcu denmemesi
gerektiğini belirttiği konuşmasında Onursal Başkanımız Sayın Fethullah
Gülen, masum taleplerle başlayan eylemin daha sonra bazı art niyetli
çevreler tarafından istismar edildiğinin ve bazı uluslararası medyanın
da olumsuz algılanacak bir tavır içinde olduğunun altını çizmiştir. ( http://www.herkul.org/herkul-nagme/323-nagme-taksim-gezi-parki-hadiseleri-ve-problemlerin-temeli/)
Gezi
eylemlerinin en başındaki çevre duyarlılığına hak veren ve
göstericilere karşı ilk günlerde alınan sert tutumla ilgili her çevreden
tepkiler olmuştur. Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “sandık her şey
değildir”, Başbakan Vekili Bülent Arınç’ın “özür dileriz”, Kültür Bakanı
Ömer Çelik‘in “mesaj alındı”, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın “bütün
muhalefeti birleştirdik”, Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış’ın New York
Times gazetesindeki yazısında Gezi Parkı eylemleri “çoğulculuğun ve
demokrasinin bir yansıması” olarak tasvir etmesi ve son olarak AK Parti
Milletvekili Prof. Dr. İdris Bal’ın Gezi olaylarına ilişkin raporundaki
‘Hükümetin Gezi olayında stratejik hata yaptığı’ tespiti Hizmet’in bu
konuya yaklaşımından farklı değildir.
Başbakan Erdoğan da,
olaylar hala devam ediyorken tepki olarak düzenlediği Kazlıçeşme
mitinginin hemen arkasından Türkçe Olimpiyatları’nın kapanış törenine
gelmiş ve burada Hizmet Hareketi’ni övmüştür. Pozisyonu itibarı ile her
türlü istihbarata sahip olan Sayın Başbakan, ‘Gezi komplosu’nun
arkasında Hizmet Hareketi’nin olduğunu düşünseydi bu övgüleri hiç
şüphesiz yapmazdı.
2. İddia: “Gezi Eylemcilerini Hizmet’e yakın savcı ve hâkimler tutuklamayıp salıvermiştir ”
Bütün
savcı ve hakimler kamu görevlisi olup HSYK’nın yetkilendirme ve
denetimine tabidir. Şayet yapılan görevin ifası konusunda yanlışlıklar
varsa sorumluluk Adalet Bakanlığı ve HSYK’ya aittir.
Kaldı ki,
son dönemde medyada sıklıkla yer alan bazı haber ve yazılar sayesinde
Hizmet’e yakın olduğu iddia edilen yargı mensuplarının zaten tasfiye
edildiği de kamuoyunun bilgisi dahilindedir.
Üstelik uzun
zamandır tutuklu yargılamaları problem olarak gören çevrelerin, şimdi
“yargı neden tutuklamıyor” diye şikâyetçi olmaları da büyük bir
tutarsızlıktır.
Ergenekon davalarını gayrimeşru hale getirmek
için yakın geçmişte vesayetçi çevrelerin dillerine doladığı “Cemaatçi
yargı” ithamının şimdi başka çevreler tarafından gündeme getirilmesi ve
bunların bir tepki görmemesi de son derece düşündürücüdür.
3. İddia: “Hizmetle bağlantılı polisler, eylemcilerin çadırlarını yakarak ve Gezi eylemlerine sert müdahale ederek eylemlerin büyümesini sağladı”
Kolluk
güçleri kamu görevlisi olup İçişleri Bakanlığı’nın yetkilendirme ve
denetimine tabidir. Hükümetin emrindeki kolluk kuvvetlerinin
yaptıklarının sorumluluğunu bir sivil toplum hareketine mal etmek mantık
dışıdır.
Nitekim olayların ilk başladığı andan itibaren bütün
müdahale talimatlarının Hükümetten geldiği ve çadırları belediye
zabıtasının yaktığı daha sonra ortaya çıkmıştır.
Başbakan Sayın
Erdoğan da, Emniyet güçlerine talimatları kendisinin verdiğini ifade
etmiş, Emniyet güçlerine destek çıkan açıklamalar yapmış ve nihayet
onları olaylardaki performanslarından dolayı ödüllendirmiştir.
4. İddia: “Cemaat Mısır’daki darbeye karşı çıkmıyor”
Türkiye’de
yapılmış her darbeden mağdur olmuş bir hareketin darbelere karşı
olmaması düşünülemez. Bu yaklaşım ile Hizmet Hareketi’nin kamuoyu
nezdindeki itibarının yıpratılmaya çalışıldığı da açıktır. Darbe tehdidi
konusunu gündemde tuttuğu için eleştirilen Hizmet Hareketi’nin,
darbelere sıcak bakması asla mümkün değildir.
Bu vesile ile
tekrar hatırlatmakta fayda bulunmaktadır ki, Mısır’da meşru ve seçilmiş
Cumhurbaşkanı Mursi’ye karşı yapılan müdahale bir darbedir ve hiçbir
şekilde tasvip edilmesi düşünülemez.
Fethullah Gülen Hocaefendi,
Mısır’daki olaylar üzerine bir konuşma yapmış ve açıkça “Demokrasi bir
kere daha darbe yedi” demiştir. (http://www.herkul.org/herkul-nagme/352-nagme-misirda-darbe-ve-ramazanda-tevbe/).
Hocaefendi, açıklamasında, iktidara gelmesinin üzerinden bir yıl bile
geçmeden, “hata yaptı” denilerek Mısır Cumhurbaşkanı Mursi’nin,
Türkiye’deki 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 askeri
darbelerinin benzeri bir darbe ile görevinden uzaklaştırılmasının tarihe
kara bir leke olarak geçeceğini açık bir şekilde vurgulamıştır.
Hizmet
Hareketi’ne yakın olan medya organlarının hiçbirinin editoryal
çizgisinde darbeye sıcak bakan bir üslup olmadığı gibi, bu medya
organlarının tüm yayınları net bir şekilde darbe karşıtı olmuştur. Bazı
Batılı siyasi çevrelerin Mısır’daki darbe karşısındaki ilkesiz tutumunu
da en net bir şekilde söz konusu bu medya organları eleştirmiştir.
5. İddia: “Alternatif iktidara giden yol Pensilvanya’dan geçer. İktidara alternatif arayanlar gidip Gülen ile görüşüyor”
Toplumun
her kesiminden insanın saygı duyduğu bir sivil kanaat önderinin
insanlar tarafından ziyaret edilmesinin alternatif bir iktidar arayışı
olarak sunulması ve böyle bir algı oluşturma çabasına girilmesi hem
yanlış hem yanıltıcıdır.
Hayatı boyunca toplumun her kesimiyle
diyaloğa açık olmuş ve kapısını herkese açık tutmuş olan Sayın Gülen’in,
kendisi ile görüşmek isteyen insanlara sağlığı elverdiği sürece “hayır”
demesi misyonuna ve inandığı değerlere terstir. Nitekim toplumun
değişik kesimlerinden saygın pek çok isim Sayın Gülen’i ziyaret ettiği
gibi, hükümetin birçok üyesi de defalarca kendisi ile görüşmüştür.
Kaldı
ki, Sayın Gülen’in insanlarla olan ilişkilerine sadece siyaset
perspektiften bakmak ve bu ilişkileri sınırlandırmaya çalışmak son
derece yanlıştır.
Yakın geçmişe kadar Hocaefendi’nin Türkiye’de
yaşamasını bile hazmedemeyenler bulunmaktaydı. Görünen o ki, şimdi
bunlara gurbette ziyaretçilerini hazmedemeyenler de eklenmiş.
Unutulmamalı ki, özgür bir insanın en temel demokratik haklarıyla
bağdaşmayan bu saygısız tavır bir tür tecrit çabası olarak
algılanmaktadır.
6. İddia: “Hizmet, bürokrasi üzerinden vesayet kurmak ve iktidara ortak olmak istiyor”.
Demokratik
bir sivil toplum hareketi olan Hizmet Hareketi’ni, iktidar üzerinde
vesayet kurmak ve iktidara ortak olmakla suçlamak açıkça abesle
iştigaldir.
Demokrasilerde, seçimle gelen yönetimler yine ancak
seçimle giderler. Bununla birlikte vatandaşların ve sivil toplum
aktörlerinin iki seçim arasında her konuda eleştirilerde ve tavsiyelerde
bulunmaları, devlet yönetimine karışmak olarak asla görülemez.
Seçilmiş
meşru iktidarların her an denetim ve gözetimi, Türkiye’nin üye olmak
istediği Avrupa Birliği normları çerçevesinde, katılımcı demokrasinin en
tabii bir gereğidir. Toplum, bu hak ve hatta sorumluluğu sivil toplum
örgütleri, muhalefet partileri ve özgür ve eleştirel medya aracılığıyla
yerine getirir.
Her hangi bir tavsiye veya eleştiride bulunan
sivil toplum oluşumlarını, iktidar peşindelermiş gibi sunarak, onlara
“siyasete karışma”, “öyleyse parti kur”, ya da “seçimleri bekle” demek
demokratik sistemin ruhu, norm ve değerleriyle bağdaşmaz ve kabul
edilemez.
Öte yandan, Hizmet Hareketi’nin prensiplerini ve
ideallerini farklı düzeylerde benimseyen, toplumun her kesiminde çok
sayıda insanın olması doğaldır. Bunun gibi, demokratik bir ülkede sadece
yasal ve meşru vatandaşlık haklarını kullanarak, liyakat ilkesi
çerçevesinde bürokrasiye girmiş Hizmet gönüllülerinin olması da
doğaldır. Hangi görüşten ve yaşam tarzından olursa olsun vatandaşların
cari kanunlar çerçevesinde kendi devletinde görev almasının “devleti ele
geçirme”, “devlete sızma”, “vesayet kurma” veya “paralel iktidar
oluşturma” şeklinde sunulmasının iyi niyetle açıklanması mümkün değildir
ve üstelik benzer ifadeler Eski Türkiye’ye ait bir bakışı
hatırlatmaktadır.
Elbette ki, bürokratlar seçilmiş
yöneticilerinin ve amirlerinin (hukuka uygun) emirlerine itaat etmek ve
sadece onlardan emir almak durumundadır. Bu yüzden şayet hukuka aykırı
şekilde davrandığı ve yöneticilerinin emirlerine uymadığı ileri sürülen
bürokratlar varsa, bunlar deliller ışığında yine hukuka uygun şekilde
soruşturulmalı ve bir an önce yargıya havale edilmelidir.
Ancak,
geçmişten bugüne olageldiği gibi, “vesayet oluşturma” ve “iktidara ortak
olma” iftiralarıyla, bürokratik katmanlarda belli toplumsal kesimlerin
tasfiye edilmesi ve dışlanması amacı varsa, bu hukuk ve demokrasinin en
temel ilkelerine aykırıdır. Halkın iradesiyle seçilmiş iktidarların
idari tasarruflarına tabii ki saygılı olunmalıdır; ancak yaygın
iddialara göre, insanların Hizmet Hareketi’ne nispet edilerek anayasal
bir suç olan fişlenmesi ve sonra da tasfiye edilmesi demokratik
değildir.
7. İddia: “Hizmet, Kürt sorununun çözümü sürecine karşı”.
Çözüm süreci ile ilgili olarak açık ve net bir şekilde, “Sulh hayırdır, hayır sulhtadır” (http://www.herkul.org/herkul-nagme/195-nagme-sulh-hayirdir/)
diyen onursal başkanımız Gülen’in fikir ve tavsiyeleriyle ilham verdiği
Hizmet Hareketi çözüm sürecini en başından beri desteklemiştir.
Sayın
Gülen’in, hem çözüm sürecinin çok öncesinden, hem de çözüm süreci
başladıktan sonra yaptığı açıklamalar çok açıktır, nettir ve hükümetin
Kürt sorununun çözümü konusunda bugüne kadar takip ettiği çizginin
ilerisindedir. Bunu çeşitli sohbetlerinde ve en son Erbil’de yayımlanan
Rudaw gazetesine verdiği röportajda da açıkça ortaya koymuştur (http://www.zaman.com.tr/yorum_hak-ve-hurriyetler-pazarlik-konusu-olamaz_2103914.html
). Sözgelimi, zikredilen röportajda Gülen, anadilde eğitim konusunun
bir insan hakkı olduğunu ve siyasi pazarlık konusu yapılamayacağını net
dille ifade etmiştir.
Öte yandan, çözüm süreciyle ve sürecin
sağlıklı yürümesiyle ilgili her türlü samimi tavsiye ve ikazlar da asla
çözüm karşıtlığı olarak görülemez/gösterilemez. Bilakis, bunlar sürecin
daha sağlıklı bir şekilde işlemesi için yapılan katkılar olarak
değerlendirilmelidir.
Vakfımız, Kürt sorunu ile ilgili bugüne
kadar Diyarbakır ve Erbil şehirleri de dahil olmak üzere pek çok
toplantı yapmıştır. Hizmet gönüllülerinin açmış olduğu okullar, Irak
Kürdistan’ında zaten 20 yıldır Kürtçe eğitim yapmaktadır. Türkiye’nin
ilk yasal özel Kürtçe televizyonu da yine Hizmet Hareketi’ne gönül
vermiş müteşebbisler tarafından açılmıştır.
Hizmet Hareketi’nin
somut olarak pozisyonu bu iken, hükümetin net bir şekilde arkasında
durduğu KCK davalarının faturasını Hizmet Hareketi’ne mal etmek gibi
çarpıtma örnekleri ile topluma yanlış algılar pompalamak büyük bir
haksızlıktır.
8. İddia: “Hizmet 7 Şubat’ta Başbakanı tutuklayacaktı”.
Bu çok açık ve akl-ı selim hiçbir vicdanın asla kabul edemeyeceği büyük bir iftiradır.
Buna
rağmen, hiçbir hukuki dayanağı olmayan, mantık kurgusu zayıf ve
tutarsız; uygulanabilirliği ise hukuk sistemimiz gereği sıfır olan bu
saçma senaryo “çamur at, izi kalır” mantığıyla art niyetli çevreler
tarafından ısrarla tekrar edilmekte ve Hizmet Hareketi’ne açıkça iftira
atılmaktadır.
Hizmet Hareketi’ne bu iftirayı atanlar, Başbakan’ı
tutuklamakla Hizmet Hareketi’nin ne elde edeceğini ve sadece 9 ay
öncesindeki seçimlerde yeni anayasa için cansiperane çalışırlarken neden
bir anda komplocu oldukları sorusuna bugüne kadar makul, mantıklı ve
ikna edici bir cevap verememişlerdir.
Kendisine yakın medya ve
sivil toplum örgütleriyle ülkedeki her türlü demokratikleşme çabasını ve
derin yapıların ve ilişkilerin ortaya çıkarılmasını destekleyen,
Ergenekon soruşturması ve davalarına da bu yüzden destek olan Hizmet
Hareketi’ne yakın bazı medya organlarının, KCK bağlantılı MİT
soruşturmasını da bu süreçlerle bağlantılı görerek, olumlu bakması,
Başbakan’a karşı bir komplonun içinde olunduğu iddiasını asla
doğrulamaz.
Şu da çok bilinen bir gerçektir ki, herhangi bir
savcı bir yana, Yargıtay başsavcısının bile başbakana ve bakanlara dava
açma yetkisi yoktur. Hal böyleyken, “Başbakan tutuklanacaktı” iddiası
saçma bir iftiradan öte değer taşımamaktadır.
Hizmet Hareketi’ne
gönül verenler, AK Parti’deki hukukçu vekillerin ve yöneticilerin bu
art niyetli iftiraların devam etmesine neden göz yumduklarını bir türlü
anlayamamakta ve gönül kırgınlığı yaşamaktadırlar.
9. İddia: “Hizmet, seçimlerde bazı parti ve kişiler ile ittifak yapacak”.
Hizmet
Hareketi, bugüne kadar hiç bir parti ile ittifak yapmadığı gibi bundan
sonra da hiç bir parti ya da kişi ile ittifak yapmayacaktır.
Herhangi
bir parti ile ittifak yapmak, Hizmet Hareketi’nin, parti siyasetinin
üzerinde olması ve gönüllüleri arasında her siyasi görüşten bireyler
olması gerçeklerine terstir.
Hizmet Hareketi, siyasi partilerle
ittifaklar yapmamakla birlikte, demokrasi, çoğulculuk, insan hakları,
inanç özgürlüğü, adalet gibi temel ilkelerine uygun politikaları ve
uygulamaları hangi parti tarafından yapılırsa yapılsın, partizan
olmadığı için, destekler. Bu sadece demokratik bir hak değil, aynı
zamanda ülkeye ve gelecek nesillere karşı sorumluluğun gereğidir.
Hareket, tersi durumlarda, yine partizan olmadığı için, siyasetteki
uygulamaları eleştirmekten ya da tavsiyede bulunmaktan çekinmez. Bu,
ülke menfaatlerini gözeten, prensipler doğrultusunda olan ve siyasi
partiler üstü bir yaklaşımdır.
10.İddia: Ayağa düşmüş ve Hükümet tarafından inanıldığına da hiç ihtimal vermediğimiz bir başka iddia ise “Başbakan’ın odasına böceği Hizmet’e yakın çevreler koydu” iddiasıdır.
Devlet içerisindeki
kurumlararası mücadelenin bir kurbanı haline getirilmek istendiği aşikar
olan Hizmet Hareketi’nin “Başbakan’ı dinlemek” gibi açık bir iftirayla
yıpratılmaya çalışılması asla kabul edilemez.
Konusu bariz suç
teşkil eden böyle bir iddianın gereğinin yapılmamış ve hala yargı
yoluyla aydınlatılmamış olması ise düşündürücüdür. Hizmet Hareketi’ni
töhmet altında bırakmaya matuf algı oluşturma çabalarının ifadesi olan
beyan ve yazıları kınıyoruz. Sorumluların bulunup ortaya çıkarılması
yerine ortalıkta bazı tezviratların dolaşması ve ithamların yapılması
başka karanlık amaçların güdüldüğünü akla getirmektedir.
Konunun
bütün yönlerinin aydınlatılması, tertipçilerinin bir an önce bulunup ve
hak ettiği cezanın verilmesi hükümetin ve yargının sorumluluğundadır.
11. İddia: “Fethullah Gülen neden Türkiye’ye dönmüyor? ABD’de olduğu için ABD etkisinde.”
Bu,
Sayın Gülen’e yapılan çok açık bir hakaret ve iftiradır. Zaten, bu
iftirayı dile getirenlerin çoğu, aynı şeyleri Hocaefendi Türkiye’de
yaşıyor iken de, çok eski yıllarda da dile getiriyorlardı.
Bu
iddia ve iftiraları dile getirenlerin çoğunluğu zaten aynı zamanda
ABD’nin dünyanın her yerine hakim olduğunu da dile getirmektedirler.
Sayın Gülen onların anlayışına göre, Türkiye’ye dönse de bu etkiden
nasıl kurtulmuş olacaktır? Zaten aynı zihniyet ABD’ye hayatında adımını
bile atmamış kişilere de aynı yaftaları ellerinde hiç bir delil olmadan
takmaktadır. Hatta ilk kurulduğu zamanlarda AK Parti’ye bile ABD projesi
diyenler olmuştur.
Sayın Gülen’in, Türkiye’ye neden dönmediğine
dair defalarca açıklamaları olmuş ve Türkiye'ye dönüşünün, ‘demokratik
kazanımları tersine çevirmek için bazı çevreler tarafından kullanılacağı
endişesini taşıdığını’ dile getirmiş, dolayısıyla ‘Türkiye'ye dönmeyi
çok arzu etmekle birlikte endişelerim izale oluncaya kadar dönmeyi
düşünmüyorum’ demiştir.
Ayrıca, Türkiye’deki hızlı gündemlerle
ve kendisine yönelecek medya ilgisi ve saldırıları ile ilgili açık bir
şekilde: “Türkiye'ye ne zaman gelirsem geleyim o gün fırtınayı
koparanlar, hortumları meydana getirenler, isnatlarda bulunanlar, idam
fermanı kesenler yine aynı şeyleri yapacaklar. Bu yaştan sonra da her
zaman aynı şeyleri duyarak yaşamanın zor olacağını düşündüm” demiştir.
Zaten, Gülen, bir başka ülkede de yaşasa, bugünkü tezviratların belki 10
katının başka açıdan yapılacağını tahmin etmek zor değildir.
Yukarıdaki
iddiaların bazılarını gündeme getiren ve yazan kişilerin Hizmet
Hareketi’ne karşı ‘bir savcı 3 polisle hizmeti terör örgütü ve çete
kapsamına sokarız, bitiririz’ gibi karanlık niyetleri ifade ediyor
olmaları, buna ilave olarak dershanelerin kapatılma düşüncesini ‘Cemaata
had bildirme’olarak gündeme getirmeleri ve Hizmete gönül verdiğini
düşündükleri kişilerin bürokrasiden tasfiye edildiğini ifade etmeleri ne
acıdır ki derin devlet refleksi ve post modern darbe dönemi planlarını
hatırlatmaktadır.
Hizmet hareketi her zaman tüm faaliyetlerini
hukuk ve meşruiyet alanında sürdürmüştür. Milletimizin fedakârlığı ile
açılmış ve büyük hizmetlere vesile olmuş bu kurumların had bildirmek
için kapatılması iddiası hiçbir aklıselim ve vicdan sahibinin kabul
edebileceği bir durum değildir.
Sonuç olarak; İnsanlığa hizmet
sevdası ile yola çıkan fedakar gönüllülerden oluşan ve faaliyet
gösterdiği 150 kadar ülkede gerek yetkililerden ve gerekse de o
ülkelerin insanlarından çok olumlu tepkiler alan Hizmet Hareketi, bugüne
kadar hiç bir yerde, hukuka, demokrasiye ve insan haklarına zıt hiç bir
tavrın içerisinde olmamıştır, olamaz. Hizmet Hareketi, insanlardan
oluştuğu ve insanın olduğu her yerde hatanın olması da tabii olduğu
için, Hareket, hatalarının tespit edilmesine ve yapıcı eleştiriler
getirilmesine sonuna kadar açık olmakla kalmaz, bunları dile getirenlere
samimiyetle teşekkür eder. Ancak, yanlış ve yanlı bilgilendirmeye
dayalı karalama kampanyalarına sessiz kalınması mümkün değildir. Bu
duyurunun amacı, yapıcı eleştirilerin önünü kesmek değil aksine daha
sağlıklı bir tartışma ortamına katkı sağlamaktır.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.
GAZETECİLER VE YAZARLAR VAKFI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder